Ah efendim
aradığının “sen” olduğunu bilmeyen bir ümmet mi olduk biz yoksa aramanın mahiyetini mi bilemez olduk? bulma ümidimiz mi bitti yoksa; bulanları gören gözümüz mü köreldi? yüreğimizin üzerindeki perdeler kalınlaşır da kalınlaşır; hikmeti setreyler yüreğe karşı...
Ah efendim
ümmet garîb kaldı doğup büyüdüğü kentte; içinde. ümmetin içi vasfını değiştirdiğinden olsa gerek, tanıyamaz oldu kimse kendini..tanıyamaz olduk birbirimizi; kendimizi…bundandır ki efendim, uzak kaldık bizim vasfımızla değerli kılan’a; uzaklaştık bilgisizliğimizin dehlizinde…efendim, bize bir nefes eyle; ümmetine düşkün bir peygamber duası; içimiz özler inşirahı…
efendim, artık iftidah zamanımızdır; bize dua eyle..bizi huzuruna çağır!bu garîblik bize dokundu…
Ah efendim
bu garîblik bize dokundu…
gel de bize “yâr” olmayı anlat, sevmeyi, sevilmeyi,
vermeyi, verdiğinin ardından bakmamayı,
/ ummadan vermeyi /
bize hayatımızın efendisi olmayı öğret,
bize irademizi elimizde tutmayı öğret,
bize yüreğimizle konuşmayı öğret,
murakabemiz, seni yüreğimize murakıp bilişimizi getirsin….
gel de hallerden hale geçiş yapalım artık,
bitsin şu oyalanma faslımız,
dizinin dibinde oturup sevban misali yok olalım gözlerinde,
sevelim aşkla vuslat eyleyen hıçkırıkları....